Mind+More Psikolojik Danışmanlık

BLOG YAZILARI



dayanık1.jpeg

Çocukların karşılaştıkları zorluklar karşısında esnek ve güçlü olabilmeleri ileriki yaşlardaki mutlulukları için en belirleyici unsurlardandır. Bunu bir tür duygusal bağışıklık sistemi gibi düşünebilirsiniz. İşte çocukların zorluklarla başa çıkabilmelerine destek olacak 7 strateji:

 

  1. Değişikliklerden önce hazırlanmaları için zaman verin

Çocukların hazırlanması mümkün olan durumlarda, büyük bir değişikliğin yaklaştığını onlara sık sık hatırlatın ki süreci ve değişikliği kabul etmeye başlayabilsinler. (Örneğin: okul değişikliği, yeni bir kardeş ya da farklı bir eve taşınma)

 

  1. Endişelerini dinleyin

Çocukların sorularını yanıtlamak ve endişelerini dinlemek için zaman ayırın. Onların içinde bulundukları duyguları anlamalarına ve ifade etmelerine yardımcı olun. Duygularını dile getirmeleri hem olumsuz duyguların yükünü hafifletir hem de yaşadıklarını anlamlandırmalarına yardımcı olur.

 

  1. Büyük zorlukları konu alan kitaplar okuyun

Büyük hayat zorluklarını konu alan kitaplar okuyun: Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Küçük Prens, Küçük Kadınlar, Yerdeniz Büyücüsü, vb. Buradaki kahramanların problemlerle nasıl başa çıktığını, zorlukların nasıl üstesinden geldiklerini ve en önemlisi zorluklarla beraber yaşanılan olumsuz duygu ve düşüncelerin kalıcı olmadığını görmelerini sağlayın.

 

  1. Rutinlerinizi bozmayın

Olabildiğince süreklilik ve tutarlılık sağlayın. Özellikle, uyku ve yemek saatlerinin düzenli kalmasına özen gösterin. Mekanlar çocukların güvende hissetmelerini sağlar o yüzden onlara bu imkânı olabildiğince fazla sağlayın ki güven duyguları gelişsin.

 

  1. Oyun oynayın ve yakınlık kurun

Oyun hem çocukların duygularını dışarı yansıtmasını sağlayarak rahatlatır hem de sizinle kuracağı bağı güçlendireceği için iyileştirici etki sağlar.

 

  1. Tercih hakkı sunun ve yardım isteyin

Zorluklarla başa çıkmak zorunda olduklarında çocuklar, hayatları üzerinde hiç kontrolleri yokmuş gibi hisseder. Çocuklara küçük tercihler yapma fırsatı vererek kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olun. Örneğin:

 

  • Okulun ilk gününde ne giymek istersin?
  • Odanı hangi renge boyamak istersin?
  • Bugün hangi müzeye gitmek istersin?
  • Kahvaltıda hangi müziği dinlemek istersin?

 

  1. Geçmiş zorluklarla ilgili konuşun

Onlarla geçmişte zorlanıp başardıkları deneyimler hakkında konuşun. Geçmişte başa çıktıkları zorlukları tekrar değerlendirerek onlara o zaman yardımcı olan şeyleri hatırlatın. Örneğin:

 

  • Okula başlama
  • Bir spor yarışına hazırlanma
  • Başka bir şehre taşınma

 

 

Uzm. Psk. Aslı Karabat


Bir-başlık-ekleyin.png

İçinde yaşadığımız kültür diğerleri için bir şeyler yaparak önem kazanmamızı, ne olursa olsun baskın otoriteye uyum göstermemizi dayattığı için hayatımızın büyük bir kısmını onaylanmak ve kabul görmek için yaşıyoruz. Farklılıklarımızı törpüleyerek ve öz değerlerimizi hiçe sayarak kendimize yabancılaşıyoruz. Kendi özümüzden, biricikliğimizden uzaklaştıkça farkındalığımız da köreliyor. Bir çeşit oto pilotta günler geçiyor.

Oysaki hepimiz biriciğiz. Fiziksel özelliklerimiz, hislerimiz, zayıf yönlerimiz, güçlü yönlerimiz, zevklerimiz, tutkularımız, hedeflerimiz, değerlerimiz farklı. Bu bir eksiklik değil aksine kutlanması gereken bir olgu, çünkü farklılıklarımız en büyük zenginliğimiz. Audre Lorde’nin söylediği gibi: “Bizi ayıran farklılıklarımız değil, bu farklılıkları tanımak, kabul etmek ve kutlamaktaki yetersizliklerimizdir.” Ancak biricikliğimizi kabul ettikten sonra kendi değerlerimizi, amaçlarımızı öz farkındalık yoluyla keşfedebilir ve kendimizi gerçekleştirebileceğimiz alanlara yönelebiliriz.

Öz farkındalık, tam kelime anlamıyla kendimizi an be an fark etme halidir. Her duyguyu, düşünceyi, alışkanlığı ve eylemi değerlendirebilmemizi gerektirir. Fakat bu süreç hep olumlu işlemez. Çoğu zaman şartlanmalar ve geçmişten gelen izlerle yüzleşmek zordur. Aynadaki görüntüye bakmaktan korkarız. Bu süreçte iyi bir dostumuza, çok sevdiğimiz birine yaklaştığımız gibi anlayış, koşulsuz kabul, destek ve sevgiyle kendimize yaklaşmamız çok önemlidir. Ne olursa olsun kendimizin en yakın arkadaşı olabilmeyi öğrendiğimizde kendi gelişimimizle birlikte hayatın içindeki varlığımız da gelişir kuvvetlenir.

Öz farkındalık ile kendimizin en yakın arkadaşı olduğumuzda, kendi kendimize yettiğimizi fark ederiz. Kimseye ihtiyaç duymadan sapasağlam kendi ayaklarımızın üzerinde durur, bizim için anlam ifade eden amaçların peşinden gideriz. Yani, bir başkası bizi değerlendirecek ya da eleştirecek diye bir şeyler yapmayız, kendi tutkularımızı gerçekleştirmek için yaparız. Kendimize duyduğumuz güven ile üzerinde çalıştığımız her ne ise onu mükemmel hale getirene dek azimle çabalarız. Bunun sonuçları da üstün performans olarak hayatımıza yansır. Elbette sonuç her seferinde istediğimiz gibi çıkmayacaktır. Ama bu yaklaşımla performansımız istikrarlı biçimde artar. Bir sonraki hedefe doğru daha kuvvetli, daha bilinçli, daha büyük bir coşkuyla ilerleriz.

Tutkularımızı gerçekleştirme yolunda baş edemeyeceğimiz zorluklarla karşılaşmak da kaçınılmazdır. Bunlarla ilgili de neye ve kime ihtiyaç

duyduğumuzun farkına varmamız gerekir. İhtiyacımız kimi zaman mola almak, kimi zaman duruma tamamen başka perspektiften bakmak olabilir. Ya da güvendiğimiz insanlardan yardım istemek ve destek almak olabilir. Örneğin bizden daha tecrübeli bir mentöre danışmak olabilir ya da birlikte çalıştığımız insanlardan fikir almak olabilir… Kendimizi kucaklayarak çaba gösterirken gelebileceğimiz en üst noktaya geldikten sonra ihtiyaç duyduğumuz anlarda destek almak bir zayıflık değil, tam tersi öz farkındalığımızın gelişiyor olduğuna dair bir göstergedir.

 

Uzm. Psk. Aslı Yıldız


pusula.jpg

Aileler çocuklarının her zaman keyifli ve güvende hissetmelerini ister ve onları üzüntü, korku, endişe gibi olumsuz duygulardan kurtartmak için elinden geleni yapar. Oysa tüm duyguların adaptasyonla ve hayatta kalmayla ilişkisi vardır. Duygular insanları harekete geçiren, tehlikelere karşı önlem almalarını sağlayan, diğerlerini anlamalarını ya da diğerleri tarafından anlaşılmalarını sağlayan ve hatta karar vermelerini kolaylaştıran önemli bir role sahiptir. Çocukların olumsuz duygularını ve yaşadıkları zorlukları kontrol etmeye çalışmak denizde dalgaları durdurmaya çalışmak gibidir. Ailelerin bu noktada çocuklarına verebilecekleri en büyük armağan onlara dalgalarla sörf yapmalarını öğretmektir, yani kendi pusulalarını yaratmalarını sağlamak. Peki nasıl?

Çocuklar, ailelerinde gördükleri yaklaşım ve davranışları kendilerine adapte eder. Sevgi gören çocuk sevmeyi öğrenir. Değer gören çocuk kendini değerli görmeyi öğrenir. Koşulsuz kabul gören çocuk kendini her şartta kabul etmeyi ve kucaklamayı öğrenir. Ailesine güvenen çocuk kendine güvenmeyi öğrenir. Aileler çocukların pusulası olduğunda, yaklaşım ve davranışları ile an be an onlara yol gösterir. Bu yol gösterme eşzamanlı olarak çocuklara kendi pusulalarını yaratmayı öğretir. Dr. Dan Siegel bu kavramı şöyle ifade ediyor: “Hepimizin bir duygu alanı olduğunu hayal edin ve hepimizin alanı farklı ölçülerde… Küçücük bir alan ile hayata geldiğinizi düşünün, çok büyük bir zorlukla karşı karşıya geldiğinizde ne yapacaksınız? Şimdi bir de sizin çok geniş hatta sınırsız bir iç pusulaya, duygusal alana sahip olduğunuzu öğreten bir aileniz olduğunu hayal edin. Çocuğunuz için hangisini istersiniz?

Çocukların kendi pusulalarını yaratmalarına yardımcı olmak onların yalnızca duygusal gelişimine katkı sağlamakla kalmaz aynı zamanda beyin gelişimlerini de destekler. Duygularını anlamayı öğrenen çocuklar bu duygularla başa çıkma antrenmanı da yapmış olur. Kazandıkları iç görü ile beyinlerindeki bağlantılar gelişir. Zorluklar karşısında kalplerinden geçeni anlama, değerlendirme ve ifade etme becerisi kazanırlar. Böylelikle kontrolü kendi ellerine alarak olumsuz duyguların etkisini hafifletmeyi, hatta bu duyguları kendi yararlarına kullanmayı öğrenirler. Bu da öz şefkati, özgüveni, cesareti ve tutkuyu beraberinde getirir. Bu nedenle, ailelerin çocuklarına karşı en önemli sorumluluklarından biri, kendi pusulalarını yaratmalarına yardımcı olmaktır.

Kaynak: Dr. Dan Siegel, Teaching Our Kids Mindsight and Fostering Their Internal Compass, https://podcast.app/mom-brain-p549324/

 

Uzm. Psk. Aslı Yıldız


1026d55265128c4cd503.jpg

Kardeş kıskançlığı, kardeşi olan her çocuğun yaşadığı normal bir duygudur. Çoğu çocuk bu duyguyla nasıl baş edeceğini bilemez. İşte bu durumda ailenin yol gösterici olması önemlidir. Kıskançlığın temelinde güvensizlik ve kaybetme korkusu vardır.

Kardeşi olduğunda çocuk, o zamana kadar gördüğü ilgiyi ve sevgiyi biriyle paylaşmak zorunda kalır. Çocuk, “Artık annem-babam beni sevmeyecek. Benim bu evdeki, annemin babamın gözündeki yerim artık aynı değil” diye düşünür. Bu, çocuk için büyük bir hayal kırıklığıdır aslında. Düşünsenize, eve yeni biri gelmiş, hep onun gözünün içine bakan, onunla ilgilenen anne-babası şimdi o minik şeyle meşgul. Kendisi kakasını artık tuvalete yapabiliyorken, kendi kendine giyinebiliyorken, yemeğini yiyebiliyorken, bu bebek bunların hiçbirini yapamıyor, ama ondan daha fazla ilgi görüyor. Ne kadar büyük bir hayal kırıklığı, ne büyük bir öfke! Çocuğunuzun hayatla ilgili karşılaştığı ilk adaletsizlik ve güvensizlik. Bunları, “Keşke ikinci çocuğu yapmasaydınız” demek için değil, yaşadığı kırgınlığı, sizi kaybetme korkusunu ve yerine geçen kardeşine olan öfkesini anlamanız için söylüyorum.


ocukluk-çağı-korkuları-ile-başa-çıkmanın-yolları-1.jpg

Her ne kadar cesur görünmek adına belli etmesek de biz yetişkinlerin de korkuları vardır. Büyük bedenlerimiz ve gelişmiş zihinlerimiz bazı dönemlerde karanlıkta pencereye vuran dallardan ürkebilir. Durum böyleyken küçük vücutları içindeki çocuklarımızın korkularının daha yoğun olması normal değil mi?


Copyright Mind+More 2018. Tüm hakları saklıdır.